bugün
yenile
    1. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      duyduğum bir kitap, henüz okumadım
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: dilimize huzursuzluğun kitabı olarak çevrilmiş fernanda pessoa şaheseri. tabiri caizse; ayna gibi kitaptır. okuruna, okurunu yansıtır. kitabın girişinden de anlaşılacağı gibi buram buram kalite kokan kitaptır; "öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan? hayatımı toprağa veriyorum." --- spoiler --- "bugün ruhumu tanımlamak için tercih ettiğim ifade, duyarsızlıklar yaratıcısı. hayata faydası dokunacak bir eylemde bulunacak olsaydım, en çok, insanları kendileri için hep daha az hissedecek şekilde yetiştirmek isterdim. sıradanlığın hastalığı yaymasını engelleyebilecek bu manevi temizliği insanlara öğretmek; idealimdeki sahici pedagoga yıldızların biçtiği kader bence bu olabilir. yazdıklarımı okuyan herkes (konunun gerektirdiği gibi, adım adım da olsa) bakışları ya da görüşleri karşısında hiçbir şey hissetmemeyi öğrensinler -bu kaderim- de varsa, hayatımın skolastik durgunluğu şöyle böyle de olsa ödülünü bulmuş demektir." *** "hayat tahayyül edebildiğimiz kadardır. bütün dünyası tarlasından ibaret olan köylünün gözünde, o tarla bir imparatorluktur. sezar’ın gözünde ise azımsadığı imparatorluğu topu topu bir tarla kadardır. fakir insanın bir imparatorluğu var, güçlü olanın ise altı üstü bir tarlası. aslına bakılacak olursa, sahip olduğumuz tek şey izlenimlerdir; dolayısıyla, hayatımızın gerçekliğini izlenimlerin üzerine oturtmalıyız, algıladıkları şeylerin değil. (böyle düşünmemin özel bir nedeni yok.)" *** "varlığımızı öyle bir halde getirelim ki, başkalarının gözünde hep bir muamma olarak kalsın, bizi en iyi tanıyanların ötekilerden tek farkı, sadece daha yakın olup da bizi çözememeleri olsun. ben hayatımı böyle şekillendirdim, hemen hiç düşünmeden yaptım bunu, ama sanatı ve içgüdüleri o kadar çok kullandım ki, kendi gözümde ayrı bir kişilik haline geldim, kuşkusuz bana ait olan, ama ne açıkça ne de tam olarak tanımlanmış bir kişilik." --- spoiler ---
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: fernando pessoa ) tarafından yazılan bir kitaptır. şayet bu kitabın fernando tarafindan yazılmış olduğunu bugün öğrenmeseydim kesinlikle abimden bahsettiğinizi düşünürdüm. çünkü kendisi gercekten evde huzursuzluğun kitabını yazıp o kitabı her gün özel olarak imzalayıp elimize veren bir karakter.. bu su neden h2o dan oluşuyor diye kavga edebilecek potansiyele sahip kendileri..
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      geçen yaz yarılarına kadar geldiğim, bugünlerde yeniden başladığım ve pek tabi yine yeniden huzurumu yerle yeksan eden kitap. başlayınca güzel, 200den sonra zihni tüketen, içinde altı çizilesi binlerce satır olan dünya standartlarını zirveye taşıyan bir eser olduğu da yadsınamaz.
    5. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      --- spoiler --- Bir insanın aklının biraz kıt olduğunu, en iyi, başkalarına zarar vermeden espri yapamamasından anlarsınız. --- spoiler ---
    6. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Var olduğumu hissettiğim yerde değilim; kendimi ararken, beni arayanın kim olduğunu bilemiyorum. Her şeyden sıkılarak gevşiyorum. Ruhumdan kovulmuşum sanki. Kendime bakıyorum. Kendi kendimin seyircisiyim ben. Duygularım, içimdeki bilmediğim bir gözün önünden, dışarıya ait şeylermiş gibi dizi dizi geçiyor. Kendimden sıkılıyorum. Her şey, hatta gizemden yapılmış kökleri bile, sıkıntımın rengine bürünmüş! Özlediğim hiçbir şey yok. Hayatım acıyor. Bulunduğum yer acıyor, kendimi bulabileceğimi düşündüğüm yer çoktandır acıyor! Acı çekiyorum, Ama bunu hak edip etmediğimi bilmiyorum. Kendimi arıyorum, bulamıyorum! Hissetmek ne büyük bir ağırlık! Hissetmek zorunda olmak ne büyük bir ağırlık! Soğuk bir el boğazımı sıkıyor, hayatı solumamı engelliyor. İçimde ki her şey ölüyor; hatta düş kurabildiğime olan güvenim bile! Sad
    7. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Benim için yeri gerçekten özel olan kitaplar arasındadır bu kitap. Yani özel derken şunu kastediyorum; en yakınlarım bile pek bilmezler bu kitabı ne kadar sevdiğimi. Bu kitaptan çok mu etkilendim ve kitap beni değiştirdi mi, yoksa zaten bu kitabı çok sevmeye yıllar içerisinde kendimi çok mu hazırladım onu pek ayırt edemiyorum açıkçası. Ama bu kitabı asıl özel kılan şey onu okuma deneyimimle alakalı bence. Ben bu kitabı hemen her yerde okudum arkadaşlar. Malum epey kalın bir kitaptır kendisi ve haliyle okumam da niceliksel hacminin de ötesinde epey uzun sürdü. İlk aldığımda bir kafede bir kahve içerken çıkartıp biraz karıştırmak istemiştim. Kafelerde, kalabalık yerlerde, toplu taşımada ve hatta kütüphanelerde bile kitap okumaktan hiç hoşlanmam. Ama tuhaf bir şekilde kitabın ilk bölümünde ufak bir sunuş vardı. Kitaptaki Günce'yi okumadan önce bu günce'ye nasıl ulaşıldığı anlatılıyordu ve bir yandan da Güncenin sahibi Bernardo Soares'le ilk karşılaşma alelade bir biçimde tasvir ediliyordu. Öyle çok detaylı bir tasvir değil yani. İlk karşılaşmanın bir kafede olması ve o kafenin asma katında her gün oturup sigarasını saran ve kitabını okuyan adamı tarif ettiği 4-5 cümlede çok alakasız bir biçimde benden bahsediliyormuş gibi hissetmiştim. :) O andan itibaren de sanki kendi güncemi okuyormuşum gibi, sanki bana ait olan, aslında benden çıkmış bir hayali karakterde kendimi okuyormuşum gibi hissettim ve kaptırdım gittim. Ki zaten Pessoa'nın da Bernardo Soares'i yaratırken aslında kendisinin kurgusal dünyada bir yansıması olarak yarattığı söylenir. Aynı anda hem ben ben olmuştum, hem pessoa, hem soares falan filan işte. Tuhaf bir histi. Tarif edemiyorum. Kitapla ilk karşılaşmam böyle oldu yani ama şaka yapmıyorum gerçekten her yerde okudum ben bunu. Kafelerde, sokaklarda, parklarda, camilerde(evet), kaldırım taşlarında, sattıkları boktan kahveleriyle beraber benzinliklerde, dağda(gerçekten), bayırda(mübalağa), yağmurda(değil), çamurda, rüzgarda, yol kenarlarında ve ormanlık alanlarda. Ayaklarımın beni götürdüğü hemen her yerde okudum yani ben bunu. Evet, evde okuduğum kısım 3'te 1'i bile değildir. Hala kitabın her tarafı hasarlıdır bu yüzden. Yağmurda ıslanmasından ötürü sayfaları deforme olmuştur, çamura bulaştığı için hala sayfaları lekelidir, üzerinde ezikler ve yırtıklar bile mevcuttur. kitaplığımdaki en çok hırpalanan kitaplardan birincisidir. İkincisi de yürümenin felsefesi isimli kitaptı. Mesela şu entryi(#2313353) yazdığım günü unutmuyorum. Her yerde Huzursuzluğun Kitabını okuduğum günlere denk gelen dönemin içerisindeki günlerden bir tanesiydi çünkü. Donuma kadar ıslanıp eve gelip o entry yazmıştım. :D Neyse işte konumuz bu değildi ya. Uzun zaman sonra ilk defa elime geldi tekrar bu kitap. Ben de alır almaz şak diye rastgele bir sayfasını açtım. Açtığım bölümü işaretlemişim zaten. Tamamen tesadüf eseri denk gelen bir bölümdü. Ama görür görmez hatırladığım bir bölümdü ayrıca. O zaman da epey ilgimi çekmişti, şimdi de çekiyor. Böyle rastgele denk gelişler hoşuma gider. Oturdum tüm bölümü buraya yazdım ben de. Dursun burda. --- spoiler --- 412 Istırap Molası H.K. Gurur bile teselli olmuyor. Kendimi ben yaratmadığıma göre gururlanacak neyim var? Benliğimde övüneceğim bir şeyler olsaydı bile, övünülmeyecek olanlar onları katbekat aşardı. Hayatımı gömüyorum. Düşlerde bile ayağa kalkmaya yeltenemeyecek haldeyim, ruhumda bile o derece unutmuşum nasıl çaba sarf edeceğimi. Metafiziksel sistemleri kuranlar, psikolojik açıklamalar, henüz ıstırabın acemisidir. Sistemler getirmek, anlatmak gene bir şeyler inşa etmekten başka nedir ki? Ve bütün bu düzenlemeler ayarlamalar, örgütlemeler, hayatın gerçekleşen -yani hazin bir şekilde başarıya ulaşan bir çabasından başka nedir? Karamsar mıyım? Hayır, değilim. Acılarını evrensel dile tercüme edebilenlere ne mutlu. Ben ise dünya hüzünlü müdür, değil midir bilmem, doğruyu söylemek gerekirse umrumda değil, başkalarının acılarını önemsemediğim gibi, aynı zamanda tedirgin olurum onlardan. Ağlamaktan, inlemekten kaçındıkları anda(beni ürpertir bu) ıstıraplarına dönüp bakmam bile -içimde onları küçümsemenin o büyük ağırlığını duyarım. Ama kendi adıma hayatın yarısının karanlıksa, yarısının da aydınlık olduğuna inanmak isterim. Karamsar değilim. Hayatın iğrençliğinden değil, kendi hayatımın iğrençliğinden yakınırım. Benim için yalnızca kendi varlığım, acı çekmem ve kendimi acıdan ayrı olarak hayal bile edemeyişim önemlidir. Düşlerle yaşayanlar arasında mutlu olanlar, karamsarlardır. Onlar dünyayı kendi suretlerine göre şekillendirir, böylece kendilerini hep evlerinde gibi hissederler. Ben ise en çok, dünyanın gürültüsü ve neşesi ile hüznüm, sıkıntı yüklü sessizliğim arasındaki farktan dolayı acı çekerim. Hayat bütün acıları, tasaları ve iniş çıkışlarıyla ne de hoş ve neşelidir kim bilir, eski bir arabanın içinde rahat rahat giden seyyahın gözünde olduğu gibi. Istırabımı Yücelmenin bir işareti olarak bile göremiyorum. Istırap sahiden buna işaret eder mi, onu da bilmiyorum. Ama öyle önemsiz şeylerden canım yanıyor, öyle alelade şeyler beni incitiyor ki, bu faraziyeyi benimseyerek, bir deha olduğum faraziyesine hakaret etmeye cesaret edemiyorum. Batan güzel güneşin görkemi, olanca güzelliğiyle yüreğimi dağlıyor. Ne zaman bu manzarayı görsem, derim ki kendime, mutlu bir adam için bunu seyretmek ne büyük bir zevktir kim bilir! Ve bu koca kitap, upuzun bir şikayettir. Yazılıp bittikten sonra, "Sô şiirleri" Portekizin en hüzünlü kitabı olmaktan çıkacak. Bu ıstırabın yanında, geri kalan bütün kederler sahte ya da gülünç geliyor. Mutlu insanların acılarıdır onlar ya da yaşayan ve yakınan insanların. Benim çektiğim acılar ise, hayatın bir tutsağına, kenara itilmiş bir varlığa aittir. Hayatla benim aramda... Öyle ki, sıkıntı veren ne varsa görüyor, sevinç uyandıran şeyleri ise hiç hissetmiyorum. Yeri gelmişken fark ettim ki acıyı etimizde duymaktan çok görüyor, neşeyi ise görmekten çok hissediyoruz. Düşünmekten ve görmekten sakınarak az da olsa gönlünü yatıştırabilir insan, keşişler, bohemler ve serseriler gibi. Ama ne olursa olsun acı, önünde sonunda gözlem penceresinden, düşünce kapısından girecektir. --- spoiler ---
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu kitapla çok tuhaf bir şekilde tanıştım ben. kitap olduğunu bilmiyordum, twitter'dan bir alıntı gördüm ama kitap olduğuna hiç ihtimal vermedim. gerçekten bayağı depresif ve hayattan tiksindiğim bir dönemdi. yani o ruh halindeyken bu kitabı okumak gerçekten çok tehlikeli ama şöyle de bir paradoks var hayatı günlük güneşlik, her şeyi yolunda giden birisinin de asla okuyabileceği bir kitap değil bu. çünkü kitaptan ufak bir pasajı dahi birine okuduğunuz zaman "çok ağır bu, çok karamsar nasıl okuyorsun bunu" tepkileriyle karşılaşıyorsunuz, denendi onaylandı haha :) her neyse internette gezerken o muhteşem, beni anlatan alıntıyı görünce bu kitabı okumam lazım dedim ve koşa koşa gidip bu kitabı aldım. öyle cümleler var ki senin sayfalar dolusu anlatmak istediklerini, bıkkınlıklarını, yılgınlığını tek bir cümlede anlatıyor yani kitapta bayağı bayağı kendini buluyorsun. şu an başucu eserimdir kendisi ama bir daha okur musun deseniz okuyamam. tekrar kaldıramam, o ruh hali yok 2. bir defa olmaz. pessoa genel olarak yaşamanın, sevmenin, sevilmenin ne kadar büyük bir yük olduğunu, bunların hiçbir anlamı olmadığını, hayatın gerçekten de berbat bir şey olduğunu size ölümüne hissettiriyor. --- spoiler --- İstemeden varım, istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum. Yüreğimin tam ortasında büyük bir yorgunluk var. Asla olamadığım kişi beni üzüyor, ondan bana kalan anılardan neye olduğunu anlayamadığım bir özlem kabarıyor. Umutlara ve kesin inançlara çarpıp düştüm, benimle birlikte bütün batan güneşler de düştü. --- spoiler ---
    9. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      - (#2098608) allah'ın belası bir kitap; gorsel
    10. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bitmemesi için okuduğum yerleri tekrar tekrar okumama sebep olan kitap bittikten sonra baştan okumaya çalıştığımda aynı tadı alamam diye korkuyorum ve bitirmek istemiyorum
    11. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Olmasaydı yazacağım kitap.
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir defa bu kitabı cesare pavese'nin "yaşama uğraşı" ile peş peşe okudum... o hafta nasıl sağ çıktım hâlâ bilmiyorum. çok zordu lan. sakın yapmayın. (ali koç ve kılıçdaroğlu dilediği kadar yapabilir. gerçi bu iki gamsıza bir şey olmaz. arsız arsız takılırlar yine.)